Ateş ve Süt

Taner Şanlıoğlu
1 min readJan 5, 2024

--

Kapalı kapılar ve açılan yaralar.

Zeus2un heykeli üstünden bakarken dünya

Ve dünyadakiler ezilirken bir karıncanın altında.

Olmaz öyle şey! diyen bir merhaba…

Kapalı olsun kapılar. Yok hayır ben.

Yapamam ve gidemem çöle.

Geceleri üşürüm diyorsan eğer.

Bu da bir şans eseri.

Öpüşmek dudağının tam kenarındaki

Bir çukura düşmek aşka. Düşülür böylece yukarıya.

Hiç mi görmedin böylesini!

Sus! demek neden bu kadar b’aşka?

Baş başa kalırım da üstesinden gelemem kendimin.

Bir demir ökçe bu dediğin. Sus!

ki konuşsun sessizlikler. dUR!

diyorsun havlama sesleri ağırdan. Kal!

diyorsun her zaman terk ederken. Öp!

diyorsun sabahları erken gelirken. Ve Sen!

diyorsun aslında hep kendinden bahsederken.

Sana yazılmalıymış bütün yazılar.

Sana yazmayalım bütün kesilmiş ekmekler.

SANA sabahlar ve akşamlar ve ben bir bilinç olarak belki de.

Masanın üzerindeki bir makasım sadece...

Havlıyordu yine akşamlar. Güneş mayışmışta mı serilmiş

ardına göğün yoksa dünya çok mu gururlanıyor yine.

Emin, kararlı ve kendini bilirmiş de öyle hareket edercesine.

Sus! diyorum ey aklım.

Sus diyorum duyularımın ökçesi.

Sus diyorum gözlerimi kör eden bakışlar.

Sus diyorum sana her an ruhuma bir şey fısıldayan kulaklar.

Kalkalım haydi! sabah olmadan yetişsin kediler.

Geceler ve gündüzler. Bir marangoz üstünde düşler.

Bir merhabanın üstünde gülüşler. Kalkalım haydi.

Dünüm, bugünüm, yarınım. El ele tutuşun şimdi.

Ayrı yürüdüğünüz her an bir ekmek testeresi.

Kalkalım haydi.

Birleşin ruhumun zamana dağılmış parçaları.

Bilirim böylece neye benzediğinizi.

Bir canavar mısın, melek misin,

Masum musun, yaşlı mısın yoksa genç misin?

Kurtulurum böylece o kadim çıkmaz sorudan;

Neyim ben? Kimim ben?

Var mı daha ötesi?

--

--